Temmuz 18, 2010

Hayat Var (My Only Sunshine)

Samimiyet benim icin onemli bir sorun. Insaniz nihayetinde, her gun bir baska seyin pesinden gitme hayaliyle kavrulur; oldugumuzun ne oldugunu pek de bilemez, olmak istediklerimizle yolumuzu buluruz. Ozenir, begenilmek ister ve begenilmek icin de bizi begenmesini istediklerimizin begeni olcutlerini goz onune alarak hareket ederiz. Samimiyet tam da burada sorun teskil ediyor: Mesele, oldugunla olmak istedigin, yani kendi uzerine bicmeye calistigin kiyafetin arasindaki uyum degil. Hayir, "Herkes kendini (ve haddini) bilmek zorunda, uzerinde igreti duracak giysilerden imtina etmen gerek!" buyurganligindan bahsetmiyorum. Insaniz, arzulara ket vurmanin manasi yok. Lakin, bu durumun bizatihi kendisinin farkinda misin? Oldugunu dusundugun ve olmak istediginin, oymus gibi davrandiginin arasindaki "quality" farkinin ne oldugunu goruyor, butun bunlari kendinden sual edebiliyor musun? Bu samimiyet buhranlarini gun be gun, an be an yasayabiliyor musun?
Bilmiyorum, sert bir giris mi oldu; ama "Hayat Var" bendeki samimiyet sorularini tetikleyen bir film oldu. Hayat karakteri cevresinde donmeyi kendisine sinir addetmis bir filmde, Hayat karakterinin olabildigine sentetik olusu, filmin tum guclu gorselligini, muazzam seslerini degersizlestirdi. Bir film, bir hikaye; yazarinin hayattaki gundelik sorunlarla pek de kolay kolay iliskilendirilemeyecek buyuk entelektuel dertlerini sentetik bir dil, inandiriciligi pek de olmayan bir yapi uzerinden anlatamaz mi? Anlatir, guzel de yapar; ama iste bunun acacagi yaralarin ne denli farkindasin? Ustelik, hikayen aslinda hayatin gundelik sorunlarinin ta icindeyse; bu olabildigine gercekci yasam kesitleri vs buyuk entelektuel gerilimler ikilemini nasil asacaksin?
Hayat karakteri, benim hayatimda yeri buyuk olan bu ikilemi asamadi. Samimi degildi, boyundan buyuk dertlere kalkisir gibiydi, buyuk sehrin yasamindan marjinalize edilmis tuhaf ailelerin kadinliga adimini atan genc kizi karakteri, iki saat boyunca resmedildigi olcude tamamen bir yonetmen icadi gibiydi. Bu hic konusmayan, konusmasina da aslinda gerek olmayan, biteviye mirildanan, hayatta sahip olmak istediklerini hangi yollardan tedarik edebilecegini erkenden ogrenmek zorunda kalan, sevmediklerince sevilen ama sevmesini beklediklerinden yuz bulamayan, 13 - hayir hayir 14 - yasindaki guzel kiz, iyi bir filmin karakteri olmayi basarabildi elbette. Ama sana bu kez pek katilamiyoum be Reha Erdem: Hayat yok hayatta!

Hiç yorum yok: