
Bilmiyorum, sert bir giris mi oldu; ama "Hayat Var" bendeki samimiyet sorularini tetikleyen bir film oldu. Hayat karakteri cevresinde donmeyi kendisine sinir addetmis bir filmde, Hayat karakterinin olabildigine sentetik olusu, filmin tum guclu gorselligini, muazzam seslerini degersizlestirdi. Bir film, bir hikaye; yazarinin hayattaki gundelik sorunlarla pek de kolay kolay iliskilendirilemeyecek buyuk entelektuel dertlerini sentetik bir dil, inandiriciligi pek de olmayan bir yapi uzerinden anlatamaz mi? Anlatir, guzel de yapar; ama iste bunun acacagi yaralarin ne denli farkindasin? Ustelik, hikayen aslinda hayatin gundelik sorunlarinin ta icindeyse; bu olabildigine gercekci yasam kesitleri vs buyuk entelektuel gerilimler ikilemini nasil asacaksin?
Hayat karakteri, benim hayatimda yeri buyuk olan bu ikilemi asamadi. Samimi degildi, boyundan buyuk dertlere kalkisir gibiydi, buyuk sehrin yasamindan marjinalize edilmis tuhaf ailelerin kadinliga adimini atan genc kizi karakteri, iki saat boyunca resmedildigi olcude tamamen bir yonetmen icadi gibiydi. Bu hic konusmayan, konusmasina da aslinda gerek olmayan, biteviye mirildanan, hayatta sahip olmak istediklerini hangi yollardan tedarik edebilecegini erkenden ogrenmek zorunda kalan, sevmediklerince sevilen ama sevmesini beklediklerinden yuz bulamayan, 13 - hayir hayir 14 - yasindaki guzel kiz, iyi bir filmin karakteri olmayi basarabildi elbette. Ama sana bu kez pek katilamiyoum be Reha Erdem: Hayat yok hayatta!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder