Temmuz 04, 2010

Gaav (The Cow)

Hareketli matbaanin icat edilip basili kitap adedinin bir anda patlamasiyla bunalan 16. yuzyil Avrupali dusun ve yazi adaminin gundeminin belki de ilk sirasini, boylesine bir bilgi yiginiyla nasil bas edecekleri olusturuyordu. Etkili okuma yontemleri nelerdir, nasil not tutulur, baskalarinin okuma notlarina (ki bugun akademik dergilerin bircogunda normal bir sayi makalelerden cok boylesi kitap okuma notlarini - yanisi review- ihtiva etmekte) ne derece guvenilebilir gibi meseleler uzerine hazirlanmis yiginla rehber kitap bulmak mumkundu. Unutmak, nihayetinde onune kolay kolay gecilemeyen ve bu engellenememe hali cok aci veren bir hastalik. En azindan bana aci veriyor onca emek sarf edilerek zihne dahil ettirildigi dusunulen bir seyin sizden habersizce terk-i zihin eylemesi. 16. yuzyil kalem ehli biraz ortaligi bosuna velveleye vermis diye dusunuyorum. Bugunun, sadece bir yilda binlercesi cekilen filmler, binlercesi yazilan oyunlar, sarkilar, kitaplar vb dusun urunu iceren bilgi evreninde ayakta kalabilmenin yaninda, matbaa sonrasi kitap yiginiyla mucadele etmek cocuk oyuncagi gibi kaliyor. Dunya hala donmeye devam edecek olursa, bundan bes yuz yil sonrasinin dusunce mesaicisine simdiden sabir ve basari diliyorum.
Bu uzun mukaddimenin sebeb-i telifi, unutma hastaligindan ve unutmasini engelleyecek sohbet meclisi ortami eksikligindan muzdarip bu fakirin derdini bir nebze dahi olsa tahfif edecek bu mecrayi yeniden ihya etme dilegi ve gayreti. Bazen yalnizca tek bir cumle bazense uzun tahliller ve baglantilardan olmasini umut ettigim sekilde, okunan her yayin, izlenen her film, dinlenen her sarkinin; hayatin geri kalaninin belki yalnizca bir aninda belki de sik araliklarla kullanilmasi ve dillendirilmesi icin gerekli zihni tekrardan bu vesileyle gecmesini temenni ediyorum. Kendi yazdiklarina zaman icinde donup tekrar bakma gibi bencil ve kendini begenmis bir tavrim oldugundan, burada yazilanlar basarili tekrarlar ve hatirlamalar olacaklar; buna inaniyorum.
Resimdeki film ise, artan Farsca (b)ilgim sayesinde filizlenmis Iran sinemasi mesaimin baslangic safhasindan bir not sadece. Devrimden 10 yil once, 1969'da cekilen bu film; devrim sonrasi Iran sinemasinin da rol modeli olmus. Zira, devrimle birlikte sinemalari yakilip yikilan, devasa - ve biraz da 70'ler Yesilcam'ina bir hayli benzeyen ama ondan hem adet hem de kalite baglaminda otede olan - Iran film endustrisi icin yolun sonunun geldigi bir noktada, Ayetullah Humeyni'nin kisisel begeni ifadesiyle benzeri tarz filmler yapma hususunda sinemacilari yonlendirdigi - ya da daha dogru ifadeyle onlara buyurdugu - film, Gaav'in (the Cow) ta kendisi. Bugun, Iran sinemasi denince akla gelen yalin, kadinlarin ortada pek gorunmedigi (bu nedenle cocuklar uzerinden anlati yollarinin tercih edildigi), sanatsal kaygilarin agir bastigi filmlerin ilham kaynaklarindan biri Gaav. Doktorasini UCLA'de yapmakta olan Dariush Mehrjui'nin henuz 29 yasindayken cektigi bu film, isin ilginc tarafi Riza Sah yonetimi tarafindan sansure ugruyor. Cunku modernlesme duskunu Riza Sah, filmde, Iran koylerinin geri kalmis resmedilmesinden rahatsizlik duyup ulke sathinda dagitimina cevaz vermiyor. Gizlice yurtdisina bir kopyasi sizdirilan ve Venedik Film Festivali'ne katilan film, Iran'in yurtdisindaki ilk festival katilimi ve ayni zamanda ilk odul kazanani da oluyor. Zira Altin Arslan'i katildigi gibi kapiveriyor.
Filmle ilgili zikredilmesi gereken pek cok sey var elbette. Ornegin bin yillarin degismez yerlesik yasam-gocebe kapismasi ve yerlesiklerin gocebelerden duydugu korku; yahut koy yasaminda ve koylulerin zatlarinda beliren gizil tekinsizlik; ya da sevilen kisi ve/veya nesnenin kaybi neticesinde masukla ozdeslesme ve benligin yitimi vs vs. Ama sahne olarak one cikan bir tanesi varsa o da benim icin su oldu ki, delirdigine ve kendi yontemlerinin (aslinda yontemsizliklerinin) ise yaramadigina kani olduktan sonra kendisini inek zanneden Hasan'i baglayarak sehirde hastaneye goturmeye karar veren koyluler - ve iclerinden bu ugurda en cok mucadele gostermis olani Eslam - yolda bir an durup o noktadan gayri hareket etmeye yanasmayan Hasan'in sirtina bir inekmiscesine degneklerle vurmaya, onu ittirmeye calisir. Cabalar, soylenenler, yapilmaya calisilanlar, iyi niyetler bir an gelir, anlamsizlasir. Her sey ve herkes, sartlarin getirdigi ve belki de gerektirdigi sekilde duruma uyum saglar ve insanligindan uzaklasarak "insan" kalir.
Mehrjui'nin devrim sonrasinda Iran'da pek de sevilmedigine dair bir seyler duydum. Humeyni'nin kendi ismini on plana cikarmis olmasindan mi yoksa devrim sonrasi cektigi filmlerin tuhafligindan mi - ki sonraki postlardan birinde Kierkegaard'in Korku ve Titreme'sinin merkezinde oldugu Hamoun filminden de insallah bahsederim - bilmiyorum. Ama Gaav benim icin, sirf, cagdasi - hatta biraz oncesi - Turk sinemasinda tasra ve koy yasami odakli filmleri izlemeye tesvik etmesi bakimindan dahi kaydadeger bir film oldu.

Hiç yorum yok: